Bir Sayrı Bir Sayrıya...

Bir sayrı bir sayrıya "Gel beraber Sayrıstan'da bir sayrılarevi açalım." demiş. O sayrı da demiş ki "Açmasına açalım ama Sayrıstan'da çok fazla sayrı olur onca sayrıya bakmak için yeterli çalışanı nasıl bulacağız?" Teklifi yapan sayrı düşünmüş, "Yatırımcılarla konuşuruz, elbette bize çalışanları bulmamıza yetecek kadar kaynak sağlarlar. Sayrıstan'da sayrı bol olduğundan müşteri sıkıntısı çekmeyiz. Çalışanların maaşlarını hemen ödeyebileceğimiz gibi kısa zamanda kara geçeriz. Hem yatırımcılar memnun olur hem biz hem Sayrıstan'lılar. Vin vin siçuation." demiş cevaben. Teklif götürülen sayrı makul bulmuş bu açıklamayı. Yine de aklında bir soru varmış. "Sayrıstan'da bakacağımız sayrılardan para almak doğru olur mu? Ahlaken doğru olur mu demiyorum. O olmasa da olur, iş yapıyoruz nihayetinde ama tepki görmez miyiz kamuoyundan?" diye çekincesinin nedenini ortaya koymuş. Teklifi yapan sayrı uyanık tabi. Hemen sunmuş çözüm önerisini. "Aman sen de! Düşündüğün şeye bak. Her gün, her hafta, her ay, artık hangi periyodda olursa belli bir kontenjan dahilinde ücretsiz sayrı bakarız, kalanından çıkarırız acısını." İkinci sayrı teklifi kabul etmiş, bu hikaye burada bitmiş.

İşte iki sayrının Sayrıstan'da sayrılarevi açmasının hikayesi böyledir sevgili dostlar. Benim bu hikayeyi anlatma nedenimse Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın sayrı kelimesini kullanmaktaki ısrarından esinlenmemdir. Esenlikler dilerim.
0 Responses