Alıştır-ma

Gözler kalbin aynasıdır. Peki ya sözler? Sözler neyin aynası acaba? Zihnin mi? Sanmıyorum. Öyledir ama belki. Neticede kişinin aklından geçenleri anlamak ne söylediğini anlamak kadar güç. Vice versa diye bir lafı var ecnebilerin. Bizim de vardır elbet böyle bir sözümüz ya kim uğraşacak şimdi bulmak için aramakla. Vice versa deyip geçelim. İşbu tembellik nedeniyle yazmayı bıraktım galiba ben ama bu ayrı bir mesele. (Neyden ayrı? Ortada olmayan meseleden mi? Ayrıca gözlerin kalbin aynası olduğunu kim söylemiş. Şarkıda geçiyor ve aklına geldi diye yazıverdin işte. Yazar yazmaz da aklına bir soru işareti ilişti ama sırf düşünce akışı tekniğine zeval gelmesin diye uygun bir zaman kolladın bunu yazmak için. Halbuki bu haliyle düşünce akışı tekniği olmuyor ki kullandığın. Oluyor mu yoksa? Neticede bu teknik düşüncenin aktığı biçimi değil akabileceği biçimlerden birini yazıya geçirmeye yaramıyor mu? Herhalde o işe yarıyordur. Bak bunu bile bilmiyorum işte. Yahu ne olurdu şu yazma işine biraz daha ciddiyetle yaklaşsaydım. Yani sadece bir eylem olarak yazmakla uğraşmasaydım da yazıya dair konuları da öğrenmeye çalışsaydım biraz. Yalnız amma uzun bir ayraç içi metin oldu. Bir yerde kapatalım şu parantezi de... Konuya dönelim diyecektim ama ortada konu yok. Ahanda şu bir paragrafın içinde tekrara düştüm.)
Hadi alıştırma sayalım bunu. Neredeyse bir yıl oldu yazmayalı. Ağırdan alalım, ayağımız alışsın.