Dokunmayın Erdoğan'a Haklıymış

İnsanlar Erdoğan'a kızıyordu şu teğet geçme muhabbeti yüzünden. Adam haklıymış yahu! Ajdar Anık'ın ulusal televizyon kanallarına çıktığı fakat herkesin normal bir şekilde hayatına devam ettiği bir ülkede hangi kriz teğet geçmez sorarım size. Yanında bir de Müslüm varmış artık. Gördüm neler yaptıklarını. Yemin billah normal bir toplum olsak sosyal patlama olurdu bunlardan sonra. Bakıyorum herkes dün nasılsa bugün de aynı. Değil ekonomik kriz, yeryüzünün on katı büyüklüğünde meteor olsa teğet geçer şerefsizim bu ülkeyi.

.

Kaleminden gözyaşı damlayan biri olmak isterdim. Gözyaşı ki temizlesin, pir-ü pak etsin kararan yüreklerimizi. O aktıkça, akıttıkça gözyaşlarımızı arınalım kir pasımızdan, bir bebek kadar masum, bir melek kadar saf olalım; bir ihtimal.

Kaleminden kan damlayan biri olmak isterdim. O kan ki ne dostlarıma ne düşmanlarıma ait olsun; bizzatihi bana, benim damarlarıma, benim bedenime, benim yüreğime ait olsun. Hani enginlerce engin olsun istediğim ama bir kaşık kadar dar, içine düşeni boğan yüreğim. "Ne olursan ol gel!" diyemediysem de can bedendeyken, yarın hesap gününde "Birkaç damla kan aktı yüreğimden/ İnsanlık uğruna düştü kağıda kalemimden." diyebileyim; bir ihtimal.

Giderek Kayboluyorum

Giderek kayboluyorum. Ruhsal değil ama bu kayboluş sanki, bildiğin fiziksel olarak kayboluyorum. Ruhsal kayboluşun verdiği bir his belki de bu fiziksel kayboluş sanrısı bilmiyorum. Düşündüğüm zaman beni ben yaptığına inandığım değerlerden uzaklaşmış hissetmiyorum ama kendimi çok fazla. Ezelden beri (hadi ezelden kastım liseye başladığım zamanlar olsun) hafif suçlulukla fark ettiğim dindarlıktan uzaklaşmayı bir kenara koyarsak elbette zira onu senelerdir azar azar yaşıyorum ve ani bir değişiklik yok son zamanlarda. Peki ne olabilir bu ruhsal değişiklik? Fikirler bazında değilse ne yönde olabilir? Sanırım özgüvenimi kaybediyorum ağır ağır. Bu da fiziksel olarak kaybolmaya başladığım hissini veriyor bana galiba. Nasıl mı?

Giderek kayboluyorum. Giderek daha fazla başım önde yürüyorum. Daha fazla geriden, insanların gerisinden yürüyorum. Çocukluktan beri alışkanlık haline getirdiğim gibi tek elimi sokmuyorum da pantolonun cebine (kumaş yahut keten pantolon elbette kastım) iki elimi birden sokuyorum. Başımla beraber omuzlarım da düşüyor sanki git gide. Hatta sırtımın bile eğildiğini hissediyorum.

Giderek kayboluyorum. Git gide silindiğini hissediyorum fiziksel varlığımın. Siliniyorum. Siniyorum belki de. Sinikleşiyorum. Belki, diyorum, belki sinikler (kinikler) gibi erdem peşinde koşuyorum artık daha fazla. Belki de kendimi avutuyorum, kayboluşumun sonuçlarının iyi olduğuna inanmaya çalışarak.

Giderek kayboluyorum.

19:30

Anladım ki...

Anladım ki yazı benim mecram değil. Kalem oynatmak, kaleminden kan değil belki ama gam damlatmak benim harcım değil. Yakmak ve yıkmak kolay yazarken ya ağlamak ve ağlatmak kolay mı o kadar? Bana değil, hiç değil. Şiirden anlamayan, şiirin dünyasına giremeyen bir adama ağlamak da ağlatmak da mümkün değil. Yakışmıyor bile.

Belki de sıkıntım bu şu aralar. Sıkıntım ağlamak istemem, ağlatmak biraz da. Lakin mürekkebi yetmiyor kalemimin. Akmıyor daha doğrusu. Tıkanıp kalıyor kalem ucunda mürekkep, donuyor. Hani soğuk havalarda donar mürekkep de kalemin ucuna nefesini verirsin ya (basbayağı hohlarsın işte canım) öyle nefes istiyorum, arıyorum. O nefes ki ısıtır, ılıtır mürekkebi bir nebze şiire ihtiyacım var benim de kalemimin, elimin, dilimin, yüreğimin ılınması için. Gel gör ki ben anlamıyorum şiirden, iklimine uyum sağlayamıyorum onun, hemhal olamıyorum şiirle. Öyle uzak, öyle yabancı bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum sadece. Sonra, sonra susuyorum.

Dönmek, Mümkün mü Artık Dönmek?

Yeniden blog alemine dönesim var. Öyle ağlak zırlak değil ama, böyle bu blogun ilk açıldığı zamanlarda olduğu gibi düşündüklerimi yazdığım bir blog olsun istiyorum. Yine boş konuşayım istiyorum vesselam. Boş konuşayım ama konuştuklarım konuştuklarım konuştuklarım... Öyle işte.

Nafileden Wasowsky'e

Efendim google analytics sağolsun trafik kaynaklarını falan görmemizi sağlıyor. Yönlendirmelere baktığım zaman yaşı küçük aklı büyük kardeşim olarak gördüğüm Gizem'in sitesinden yönlendirmeler olduğunu da görüyorum. Kendisinin arada bir buraları kolaçan ettiğini düşünerek aşağıdaki satırları ona yazıyorum. (Yukarıdakileri kime yazıyorum acaba?)

Sevgili Gizem,

Öyle mektup havasında girdiğime bakma mektup yazmayacağım. İstediğin bir bölümü kazanmana çok sevindim. Hele hele orada halinden memnun olmana daha çok sevindim. Umarım devamı da böyle gelir. Hayal kırıklıkları olmadan severek yaparsın işini ve okuduğun bölümü severek çıkarırsın üniversitenin tadını.

Kazandığın haberini alır almaz (okur okumaz desem daha mı doğru olurdu?) tebrik etmek istedim aslında ama kayıtlarına yorum yapamıyorum. UtqWeb de kapalı olduğu için onun açılmasını bekledim oradan mesaj göndermek için. Bugün gördüm, açılmış ama nedense mesaj gönderemiyorum. Ben de burdan deneyeyim şansımı dedim. Bunu daha önce neden akıl edemedim bilmiyorum. Neyse, geç de olsa biraz güç de olsa kabul et artık. Tebrik ederim efendim.

Bu arada; çok mu çalıştırıyorlar, gezmekten vakit mi bulamıyorsun yoksa gönlünü başkasına mı kaptırdın ne yaptın bilmiyorum ama blogun biraz daha ilgi bekliyor senden ya da ben daha fazla şey okumak istiyorum, bilemedim şimdi.

Öyle işte. Sağlıcakla kal. Kendine dikkat et.

Nafile

09:52

.

Ne kadar istesen de değişmeyi, ne kadar avutsan da kendini değiştin diye, ne kadar acısa da için, ne kadar kanasan da, ne kadar kızsan da kendine, ne kadar küfretsen de insanoğluna sen busun yine. Bu kadarsın. Yine sen olduğunsun. Olabildiğin neyse bugüne kadar olacağın da budur bundan sonra. Boşuna çırpınma. Kimse çıkmayacak karşına yapamadıklarını sana yaptırmak için. Boşuna bekleme. Sen busun ve bu kadarsın. Kabullen.

14:49

Atma Recep Din Kardeşiyiz

Yazık lan bana. Vallahi bak. Neden olduğunu anlatamayacağım ama bir örnek verebilirim konuya ilişkin.

Hani mahallenin abileri olur, eli sopalı olduğundan mahallenin abisi olanlardan değil ama. Yaşı otuza merdiven dayadığı yahut otuzu az biraz geçtiği için abidir onlar. Bildiğin abi işte canım. Neyse işte. Bu abiler bir baltaya sap olamamışlardır. Öyle kısa - orta vadeli işleri olur zaman zaman. Ya işi beğenmediklerinden (!) ya patronu sevmediklerinden (!) uzun süre dayanamaz ayrılırlar işlerinden. Meslekleri de olmadığından ne yaptıkları pek belli değildir zaten çalıştıkları yerlerde. Bu iş durumu dolayısıyla ceplerinde para da bulunmadığı için itibar edilmezler pek. E malum ye kürküm ye dünyası. Gel gör ki palavraları göğü tutar. İnanılacak gibi olmadığından kaale alınmaz söyledikleri ama bozmaz da kimse onları. Hatta gencinden yaşlısına herkes hafif alaylı biçimde gaz verir coşsun uydursun diye. Bizimkiler de kimi zaman alaya alındıklarının farkına vararak kimi zaman varmayarak kurusıkıya devam eder. Eskaza biri çıkıp “Atma Recep din kardeşiyiz.” demeye kalksa yeri göğü birbirine katarlar.

Anladın sen onu.

15:40