Çay Keyfi Ama Eti'den Değil

Oh be! Okulda ağız tadıyla çay içmeyi özlemişim. Kaç gün oldu eve yıkamak için götürdüğüm demliği getirmeyi unutuyorum. Olmuyor arkadaş. Güne en az iki kupa (kupa dediğim de 300 ml) çay içmeden başlayamıyorum. Başım ağrıyor gün içinde çay içemediğim zaman. Aşağıdan (kantinden) çay almak da istemiyorum. Hani mecburiyetten alıyorum ama zaten çayın tadı yok üstüne bir de benim günlük çay masrafım en az üç dört lira oradan almaya kalksam. Her neyse, şükür bugün unutmadan geldim de ilk iş çayımı demleyebildim. Afiyet olsun değil mi? Sizi de bekleriz bu arada. Adresi biliyorsunuz sanırım. Bilmeyenler de gelmek isterlerse yorum yazabilirler hemen veririm adresi.

Ben Tören Sevmiyim

Kitap okumak ve film izleyebilmek istiyorum. Çok şey mi bu istediklerim? Hani İstanbul dönüşü kendime bir hafta hatta on gün tatil verecektim. Yalan oldu bütün planlarım. Neyse, başa gelen çekilir.

Bu akşam mezuniyet töreni var ve ben görevliyim. Arkadaşlarım, öğrencilerim, öğrenci arkadaşlarım (galiba en doğru ifade sonuncusuydu) mezun oluyorlar ve çok heyecanlılar sanıyorum. Onların heyecanına ortak olmalı mıyım bilmiyorum. Kendi mezuniyetine heyecanlanmayan birinden bunu beklemek abes olur biraz o yüzden hiç öyle bir niyetim yok. Yine de en azından öyle bilsinler diye işten biraz erken çıkıp evde traş olabilir ve gömlek kravat giyebilirim tören için. Ama üşeniyorum yahu! Hem ben törenlerden nefret ederim. Geçtiğimiz yıl kendi mezuniyet törenime katılmadım örneğin. Ay aman bilemedim şimdi. Gidiyorum ben.

O Kendini Biliyor

İşbu yazı rica kisvesi altında yemiş olduğum bir fırçanın ürünü olarak kaleme alınmaktadır. Uzun zamandır buralara uğramamış olmama kızan bir arkadaşımın sert çıkışı üzerine hemen kontrol sayfasını açtım ve yazı ekle butonuna tıkladım. Ama bu sevgili arkadaşa da birkaç çift lafım var. (Sayamadım şimdi kaç tane olduğunu, belki tek çift bile değildir. Tek çift de ilginç bir ifade bu arada. Bir çift mi demeliydim?) Senin gibilerden fırsat mı buluyoruz ki yazalım cimcime? Önceki gün senin bir yanlış yapıp bir boş bıraktığın sınavda ben salon başkanı olarak ayakta dikiliyordum. Gerçi Allah için güzel para veriyorlar, her hafta sonu olsa her hafta sonu dikilirim. Yok yok, her hafta sonu dikilmem de ayda en az iki hafta sonu dikilirim. Sınav başına 75 lira aldım, daha ne olsun. İlaç gibi geldi yeminle. Paralar suyunu çekmişti, ay sonuna elimde birkaç kuruş olarak (kuruş mu, ne kuruşu, kuruş ne arar la...) girdim. 150 liraya birkaç kuruş deyişimden sayılarla ilgili kavrayışımı kaybetmiş olduğumu anlayabilirsiniz herhalde. Hep şu öğrenci konferansının bildiri metinleri yüzünden. O kadar çok formülle uğraştım ki ne olduğunu anlamadan, sayı görünce feleğim şaşar oldu. Neyi nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum artık. O derece.

Neyse, şimdi görev bekler. Tam da sözünü ettiğim bu bildiri metinleriyle ilgilenmem gerekiyor. Sevgiyle kalın. Söz burayı bu kadar ihmal etmeyeceğim.

Not: Arkadaşım, takip ettiklerimin sayısının fazlalaşmasını kıskandığını söylemiştin bir zamanlar. Hep aklımda onunla ilgili de bir şeyler yazacağım ama olmuyor bir türlü. Ama bilesin ki senin yerin başka.

Tutku

"Tutku." diyorum. "Bunu hayatım boyunca tanıyıp tanımadığımı bilmiyorum. Belki bunun için çok sıkılgan biriydim. Gençken tek bir parola geçerliydi: Kendine hakim olmak. Tek bir kadını sevdim ve o kesintisiz olarak düşüncelerimde. Onun artık varolmayacağı bir anı asla kabullenemiyordum."

J. Bernlef, Dışarısı Pazartesi

Ay, Of, Aman! Git Başımdan da Kurtulam.

Şimdi... Nasıl desem? Öyle bir doluyum öyle bir doluyum ki ne diyeceğimi bilemiyorum. O yüzden dolu olduğum şeylere hiç girmeyip boşalttıklarımı yazayım ve susayım şimdilik. On günde on bir gözetmenlik, bir tam gün yedek gözetmenlik yapıp bir yandan ahım şahım olmasa da iyi kötü bir makale yazıp hem de ev taşıdım ya daha da bir şey demiyorum kendime. Helal olsun bana.

Ama dün, The Hours izlerken fark ettim ki ben yazmayı unutmuşum. Artık kağıda dökebileceğim hayaller kurmuyorum gün içinde. Zihnim bir makina gibi çalışır olmuş yalnızca. Oku, öğren, analiz et ve yazacaksan bunlarla ilgili yaz. Hikayelere yer yok artık parmaklarımın ucunda sanki. Bu geçici bir süre için mi böyle acaba yoksa bundan sonra hep böyle mi olacak? Olmasın.

Not: Başlığı yazı bittikten sonra yazan bir insan olduğum için bir çağrışım sonucu böyle abuk bir şey çıktı. Çağrışa çağrışa Yıldız Tilbe'nin şarkısı geldi ya aklıma ona da bir şey demiyorum. Yine helal olsun bana.

Bir Hayli Zaman Sonra İkinci Not: İnsanların bu hep nefret ettiğim şarkıyı google'da arayıp bu yazıya ulaşmasından sıkıldığım için başlığı değiştiriyorum. İllallah!