Bozukluk

Ulan hakikaten bir bozukluk var bende. Az evvel demliğin dibini bulmak üzereyken ama hala içinde bir bardak daha çay varken demliğin ağzından dökülen çayın debisindeki düşüş tuhaf bir burukluğa yol açtı içimde. Neden acaba? Üstelik bunu yazarken, haliyle tekrar düşünürken neden güldüm acaba?

İncesaz - Yalnızız

Yalnızlıktan söz edip edip bunu paylaşmadan olmazdı.

My Blue Heaven

Sanırım benim dizi ve filmlerde aradıklarım çoğunluğun aradığından farklı. Ana temadan sapıp kişiler arası ilişkilere odaklanıyorum çoğunlukla. Belki bu yüzden son yıllarda film yerine dizi izlemeyi tercih ediyorum. İlişkilere daha geniş yer ayırdığından, daha fazla kişisel detay içerdiğinden. Galiba kendi yaşayamadıklarımı yaşayabilen yahut yaşamak zorunda kalan -her zaman istenir şeyler olmuyor zira- insanlarla bağ kurmuş oluyorum böylece. Benim yerime eğlenen, benim yerime hüzünlenen, benim yerime seven, benim yerime sevilen, özür dileyen, bağışlayan, gülen, ağlayan... Uzar gider bu liste.

The Mentalist izleyicilerinin bir çoğunun Red John'ın kim olabileceğinden, kimliği hakkında nasıl ipuçlarının verildiğinden, kaç bölümde bir Red John hikayesine dönüldüğünden vs. bahsettiğine tanık oldum. Onlar için The Mentalist demek öncelikle Red John demekti. Elbette Red John'ın kim olduğunu ve nasıl bu kadar çok müridinin olabildiğini ben de merak ediyordum. 6x8'deki sonuç çoğu takipçi gibi beni de tatmin etmedi. (Galiba hiçbir takipçiyi tatmin etmedi.) Lakin pek çokları resmen hayal kırıklığı yaşarken ben umursamadım. Sıra 6x9'u izlemeye geldiğinde uzun zamandır izlediğim en iyi The Mentalist bölümünü izlediğimi düşündüm. Sevgili Patrick Jane'i "hüzünlü cennetinde" yalnız ve anlaşılmayı özlerken görmek... Şu sıralar fazla mı taktım bu yalnızlık meselesine acaba?

Yalnızız

Uzun zamandır aklımdaydı House'u yeni baştan izlemek, zamanını kolluyordum sadece. O diziye başla bu diziyi bitir falan derken daha fazla ertelemeyip yeniden izlemeye koyuldum geçen hafta. Fark ettim ki House'un dehası değilse de (yakınından bile geçemem) yalnızlığı benimkine benziyor. Ya ilk izlediğim zamanlarda böyle değildim (ki bu kuvvetle muhtemel) ya da o zamanlar diziyi böyle hap gibi almadığımdan farkına varmadım. Neyse, önemli olan o değil. Önemli olan benzerliğimiz. Tabii farklı yanlarımız var. Örneğin, House anti-sosyalken ben asosyalim. O dehasının da etkisiyle insan ilişkilerine normal biçimde ayak uydurmakta zorlanırken ben duygusal zekamdaki zayıflığın etkisiyle zorluk çekiyorum. Şimdi böyle bakınca o kadar da benzemediğini fark ettim. Belki de tek benzeyen yanımız beni bunu düşünmeye sevk eden ikimizin de zaman zaman kalıplarımızı kırıp yapıcı ilişkiler kurmayı arzu etmemiz, daha seyrek olarak bu arzuyu hayata geçirmeyi denememiz ama nadiren bu iradeyi göstermemiz ve gösterdiğimizde dahi sıklıkla başarısızlığa uğramamız. Neyse.