Evimiz ve İzmir Gezimiz

Bir insanın hayatı bir haftanın içinde ne kadar değişebilir? Bundan daha fazlası da olacağından eminim ama bizimki de hiç fena sayılmaz hani.

Her şey geçtiğimi Salı günü ev bakmak için gazete almamızla başladı. İlanlara göz atarken bir tanesine gülmüştüm, çünkü sadece "Sahibinden, eşyalı, kiralık" yazıyor bir de telefon numarası veriyordu. Yine de şansımızı denemek için aradık. Adam tam bize göre bir ev tarif etti ve o gün mesaisi bitince bakmayı teklif etti. Olur, dedik. O saate kadar da internetten ve gazeteden gözümüze kestirdiğimiz birkaç eve bakmak ve dolaşırken başkalarına da rast gelmek düşüncesiyle yollara düştük. Mithatpaşa Lisesi'nden başlayarak yürüye yürüye kendimizi Hatay'a attık. Aç karınlarımızı doyurduktan sonra telefonda görüştüğümüz adamla buluştuk ve eve geldik. Evi görür görmez Koray'la gözlerimiz birer karış açık, çenelerimiz yerlerde birbirimize baktık. Evi gördük, beğendik. Kaçırmamak için de o akşam için kaparo verip ayrıldık. Velhasıl Çarşamba günü ilk ayın kirası ve depozitoyu verip kontratı imzaladık. Artık anahtarlarımız ceplerimizde, evimizin yolunu tutabilirdik.

Elbette ha deyince yerleşilmiyor eve. Önce temizlik falan yapmak gerekiyor malum olduğu üzere. Sağolsun arkadaşlar bu konuda bizi yalnız bırakmadılar. Saat 9 (akşam 9) civarında beş kişi başladığımız temizliğe sonradan iki kişi daha eklendi ve saatler gecenin 2'sini gösterdiğinde neredeyse her şeyi bitirmiş gibiydik. Ertesi gün kalan ufak tefek işleri de halledince her şeyimiz hazırdı. Sonra eşya taşınması falan derken bir hayli yorulduk yine ki hala ben eşyalarımın hepsini getirmiş değilim Bornova'dan.

Allah nazarlardan saklasın evimiz çok güzel gerçekten. Hiç öğrenci evi gibi değil. Her gelenin ağzı açık kalıyor. Biz de ilk kez evde olmanın tadını çıkarıyoruz.

Haftasonu evde otururken İzmir'i görmek amacıyla hiç gezmediğimizi fark ettik. Şöyle fotoğraf çekerek falan dolaşmak için kendimizi sahile attık. Bu arada, ev sahile çok yakınmış. Yürüyerek beş dakikaya indik ama çıkarken biraz fazla sürecektir. Her neyse, kıyı boyu yürüdük. Dario Moreno'nun evinin olduğu sokağa gittik ki sokak da adını Moreno'dan alıyor. Oraya kadar gitmiş olmamıza rağmen asansörle yukarıya çıkmadık, zira ilk önce beraber çıkacağımıza dair söz verdiğimiz arkadaşlarımız vardı. Onlarla beraber çıkarız artık. Bekleriz, n'apalım.

Günün en komik olaylarından biri Kızlarağası Hanı'na girerken yaşadığımızdı. Han Pazar günleri kapalı olduğu için içeri giremeyecektik ama aklımıza bir cinlik geldi. Koray turist numarası yapacaktı, ben de ona hanı gezdirecektim. Sadece avluyu gezebilmemize rağmen güzel fotoğraflar çektik. Belki birkaçını eklerim bir ara, üşenmezsem.

Son olarak söylemek isterim ki insan hayranlarını kaybetmemek için onlardan uzun süre uzak kalmamalıymış. Yurttan çıktıktan sonra uzun süre buralara uğrayamamış olmam günlüğü bıraktığım izlenimi mi oluşturdu yoksa beklemekten sıkılındı mı bilmiyorum yorumlarını görmeye alıştığımız insanlar görünmüyor ortalıkta. İsim vermemek için neden bu kadar yırtındım bilmiyorum. Neyse, bu satırları okuyanların hepsi onun kim olduğunu biliyor sanırım.

Giderken "Acının Rengi" çalıyor. Bu kadının sesinde büyülü bir şey var ya.

"Yalnızlık büyütür
Ama yalnızlık sonra çürütür
Yalnızlık
Gitme, gitme, gitme"
1 Response
  1. Adsız Says:

    stajyer dön artııkkk :)