İçimizdeki Kedi

Bu sabah derste durup dururken bir şey fark ettim. Daha önce başka biçimde defalarca dile getirdiğim bir şey. Bu şekilde ifade edince etkisi bir başka oluyormuş. Ben hep dil unutma konusundaki ustalığımdan dem vururdum. Bir yabancı dili çok kolay öğreniyor ve daha büyük kolaylıkla onu unutuyorum. Örneklerim de bol. Arapça öğrendim, unuttum. Almanca öğrendim, unuttum. Fransızca öğrendim, -sanırım- unuttum. İngilizce öğrendim ve her gün kullanma mecburiyetim dolayısıyla unutmuyorum; kullanmadığım bir zaman zarfında onu da unuttum. Böyle söyleyince yabancı dil kullanılmazsa unutulur gibi bir kapıya çıkıyor ve orada kalıyoruz fakat bu sabah kafamda bir kıvılcım misali çakan cümleyi telafuz edince... Eğer hakkını verseydim şu an dört yabancı dil biliyor ve konuşuyor olacaktım. Bunu yapamıyor olmam ne büyük bir kayıp şahsım adına düşünebiliyor musunuz? Bir statü göstergesi olduğu için değil, bir güzellik olduğu için. Düşünsenize kendi dilimi de dahil ettiğimizde yaklaşık 750 milyon insanla anadilinde iletişim kurabilirdim. Bunun ikinci yabancı dil hesaplarını yaptığımızda yaklaşık 1 milyar insan yapıyor. Toplamda (kesişim kümeleri için 300 milyon kişi ayırdık diyelim) 1 milyar 200 milyon kişi ile iletişim kurabileceğimi varsayarsak dünya nüfusunun beşte biri ile anlaşabileceğim anlamına gelir bu. Gel de hayıflanma.

Aklıma -tamamen başka bir mecradan meseleye girmiş olsa da kendisi- Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan kitabından bir parça geldi. YKY 2004 basımının kapak arkası yazısı da olan bu metin ana karakterlerden Ömer'in bir tiradının bir kısmı. Olduğu gibi buraya aktarıyorum.

"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilevesine uğramuş bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var..."

İşte böyle diyor Sabahattin Ali. Hep yaptığı gibi ne güzel anlatıyor insan ruhunun karanlık yanlarını. Ben şimdi bu kaybımın hesabını kime soracağım kendimden başka? Şahsi aczim ve iradesizliğim nedeniyle elimden kaçırdığım bu güzelliğin eksikliğinden kimi mesul tutacağım? Hiçkimseyi.
0 Responses