Fes Başıma Püskülü Püs

Biliyorum, uzun zamandır boşladım burayı. Pek kimsenin de umurunda değil sanıyorum. (Şu iki cümleyi birlikte ve ayrı ayrı kaç defa yazdım burada çok merak ediyorum.) Ne ki gelip iki kelam edesim yok hiç. Şu sıralar hiçbir şey yapasım yok zaten. Kendimi bırakmak istiyorum sadece. Evde yalnız kalınca ritmimi de buldum iyiden iyiye bu hususta. Gündüz mesai bitsin diye bekliyor, eve gelir gelmez Leyla ile Mecnun açıyor, yemek yiyor, üflüyor, kamyon sürüyor başka da bir şey yapmıyorum. Günde iki üç bölümden Leyla ile Mecnun hafızı oldum artık. Bunda bir gariplik olduğunun farkındayım ama hiç umursamıyorum. Hayat akıp gidiyor işte bir şekilde. Karnımı doyurduğum akşam bana yetiyor, o gün bitti sayıyorum. Ertesi güne Allah kerim! Birkaç gün sonra işsiz kalma ihtimalim varmış. Ne gam! Gam aslında, düşününce birilerini dara koyma ihtimalim dolayısıyla üzülüyorum ama garip de bir uyuşukluk var üzerimde. Bugün bir arkadaşım sinirlerim alınmış gibi durduğumu söyledi. Boşluktan, dedim ama hakikaten ondan mı emin değilim. Aniden niye böyle oldu onu da anlamadım. Ufak ufak bir şeyler yazmak niyetindeydim halbuki. Ne zaman kurmayı bıraktım çözemedim. Bakalım neler olacak. Zaman gösterecek artık.

Leyla ile Mecnun ile Nafile

"Hoşçakal diyen dönmüyor." Suratında damacana patlasın, bir gerçek böyle vurulmaz ki insanın suratının ortasına. Hem İsmail Abi'ye o gemi ondan mı bekletilir, ondan mı rengarenk giydirilir o insan, o hikayeler hep gerçek mi olur? Yapılır mı ulan bu! Beni mafettin!

(Ulan dedim, affet.)