tag:blogger.com,1999:blog-40148771236586622932023-11-16T16:18:01.845+03:00Nafileçer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.comBlogger409125tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-45118300541951790352015-04-08T12:26:00.002+03:002015-05-05T16:27:02.132+03:00AldatılmakBugün bir şey fark ettim. Aldatılma korkusu öylesine sarmış ki benliğimi olmaz ama yarın bir gün bir ilişkim olursa mutsuz olma ihtimalim hayli yüksek. Sürekli bir şeylerden şüpheleneceğim, istemeye istemeye kıskançlığa teslim olacağım, şüphelerimi ve kıskançlığımı belli etmemeye çalışacağım, kendimi tutmaya çalıştıkça başka şeyleri sorun edeceğim, hayatı kendime ve sevdiğim kişiye zehir edeceğim. Bunların olmama ihtimali de var elbette ama o ihtimal yere düşen yumurtanın kırılmama ihtimali kadar. Öyle bir ihtimal için risk almaya değer mi?<br />
çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-78587776335443892972014-12-17T15:13:00.001+02:002014-12-17T15:13:24.488+02:00Kişilik"Ama çizgine veya resmine kişilik vermekte ne kadar yetenekli olursan ol, kendi kişiliğin dışavurmaya değmiyorsa, bu hiçbir işe yaramaz."<br />
John Fowles, Koleksiyoncu<br />
<br />
Sanırım çocukluğumdan beri iyi kötü uğraştığım edebiyatta ve yeni yeni ilgilenmeye başladığım müzikte en temel sıkıntım bu.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-23087355559436202772014-12-14T22:13:00.002+02:002014-12-14T22:13:17.650+02:00Bir İtirafBir itiraf: romantik komedileri seviyorum. İtirafların illa utanç verici olması gerekmiyor değil mi? Hoş erkeğin toplumsal rolünü ele aldığımızda bir erkeğin romantik komedi sevmesinde az çok utanç verici bir yan olduğu söylenebilir. Neyse, mesele bu değil.<br />
<br />
Dediğim gibi, romantik komedileri seviyorum. Çok rezil, otuz sekizinci sınıf romantik komedileri bile izleyebilirim. Ha onları sevdiğim söylenemez ama izlerim. Biraz orijinal bir hikayesi varsa, hikaye güzel kurgulanmış ve anlatılmışsa, müzikler iyiyse (bunlardan biri veya birkaçı birden olabilir) o filmleri tekrar tekrar izleyebilirim. Benzer hikayeler yaşayamayacak olsam da böyle hikayelerin var olma ihtimali bile hoşuma gidiyor sanırım -ki bu türü seven pek çok kişi için bu geçerli olsa gerek.<br />
<br />
Buraya kadar her şey normal de işin suyunu çıkardığım bir mevzu var son günlerde. İşte itirafın utanç verici hal alabileceği yer burası. The Newsroom diye bir dizi var malum. Çok severek izlediğim dizilerden biridir. House, Sherlock, Coupling gibi bittiğinde tekrar tekrar izleyeceğimi düşündüğüm türden. (Bu saydıklarımdan House'u iki defa baştan sonra, bazı bölümlerini belki sekiz on defa; Sherlock'un ilk sezonunu dört, ikinci sezonunu üç, üçüncü sezonunu iki defa; Coupling'i baştan sona ve bölüm bölüm sayamadığım kadar çok defa izledim.) Nitekim daha dizi bitmeden bu dediğimi yaptım ve geçen hafta diziyi baştan izlemeye başladım. Dizinin final bölümü ABD'de bu gece yayınlanacak. Muhtemelen yarın akşam ya da salı akşamı izleme fırsatı bulacağım. Peki biraz daha sabretmeme engel olan ne? Jim ve Maggie'nin nihayet kavuşması. Dizinin başarılı yanlarından biri -izlenirliğin yüksek olması için vazgeçilmez unsurlardan- karakterler arası romantik ilişkileri Amerikan muhafazakarlığına, dış politikaya, değişen iletişim ve medya anlayışına ve daha pek çok önemli konuya dair irdelemelerin arasına neredeyse hiç sırıtmadan ve sulandırmadan yerleştirmesiydi. Bunlardan Jim ve Maggie arasındaki ilişki, daha ilk bölümden sinyalleri verilmesine ve önünde sonunda gerçekleşeceğini bilmemize rağmen bir şekilde son sezonun sondan bir önceki bölümüne kadar türlü sebeplerle mutlu sona bağlanmadan gelmişti. (İlk sezonu izlerken bana sorsanız bunun için o sezonun sonunun bile beklenmeyeceğini düşünürdüm hatta. Gerçi sezon finalindeki o meşhur otobüs ve sonrası sekansı (bu kelimeyi ilk kez kullanıyorum, inşallah yanlış kullanmamışımdır) bir ara kavuşma evresiydi ama çok kısa sürdü. Neyse.) Havaalanı ve uçak sahneleriyle meseleyi bağlama biçimleri öyle hoşuma gitti ki dayanamayıp ilk bölümden itibaren diziyi izlemeye başladım. Böyle söyleyince koskoca diziyi iki karakterin ilişkisine indirgemiş gibi oluyorum belki ama neyse ne. Bilhassa ilk dört beş bölümdeki Jim ve Maggie sahnelerini izlemek o kadar keyifli ki ben dahil kimin ne düşüneceği umurumda değil.<br />
<br />
Yine dağıttım sanırım. Her zamanki gibi toparlamakla uğraşmadan göndereceğim. Lakin şu itirafı layığıyla yapayım. Bazı sahneler o kadar hoşuma gidiyor ki bulabildiklerimi youtube'dan tekrar tekrar izlediğim oluyor.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-32361790419999769092014-06-02T15:57:00.000+03:002014-06-02T15:57:01.658+03:00Sır sır sırısırlarınaBazı sırlar hiç açığa çıkmamalı, gömülü kalmalı olduğu yerde. Değil dile, düşünceye bile dökülmemeli. Zira sır gün ışığına o denli hasrettir ki bulduğu en ufak bir delikten uç vermek için fırsat kollar. Başını ezmeli, kafa göz patlatmalı, ana avrat dümdüz, sen misin harekete yeltenen şerefsiz, al sana, al bu da sana, bu taban için, bu tavan için, bu da halkım için. Ohhhh!çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com7İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-88362325878690629522014-05-22T09:38:00.000+03:002014-05-22T09:38:01.528+03:00Azap"Azapların en kötüsü vicdan azabı oğlum. Vicdanına kabul ettiremediğin şeyi yapmayacaksın. Benim gibi bir anlık gafletle geri dönüşü olmayan bir şey yaptığında da azabını çekeceksin. Ölene kadar. Hayatta bazı çok ağır şeyler var, insanın nasıl kaldırdığına, kaldırıp da nasıl yaşamaya devam ettiğine şaştığı şeyler."<br />
<br />
Aslı Biçen, Tehdit Mektuplarıçer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-45480415544985728652014-05-10T21:57:00.002+03:002014-05-10T21:57:49.212+03:00Dur Ben de ŞaşırdımGeçmişimden belli anıları silme şansım olsa ama sınırlı sayıda hakkım olsa ilk sileceklerim kendimi aşık sandığım anlar olurdu herhalde. Geriye dönüp baktığımda en utandığım hatıralarım ekseriyetle o anlarda yaptıklarım. Şimdi tek tek isim veremiyorum -malum kimseye bahsetmediğim utançlarım var bunların içerisinde- ama kimlere dair anılarımı çıkarmak istemezdim diye sorarsam kendime Betül'ü (evet, o reddedilme biçimime rağmen) ve Yasemin'i (öyle uzaktan bakmakla kalmasaydım keşke) tutardım herhalde.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-58259191110031708482014-04-07T22:05:00.000+03:002014-04-07T22:05:36.293+03:00İnsan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/AaRIK3Pfd9E?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
Bunu besteleyen ve icra eden de insan yüzünü döndüğün her yerde bir pisliğini gördüğün de insan.<br />
<br />çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-64857708325085678582014-02-20T13:16:00.002+02:002014-02-20T13:16:25.064+02:00İkiyüzlüHala en tahammül edemediğim şey ikiyüzlülük ve hala muhtemelen ikiyüzlülüğümden.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-52379940926136822202014-02-13T13:07:00.001+02:002014-02-13T13:35:09.411+02:00Life is..."It's what life is. It's a series of rooms and who we get stuck in that rooms with adds up to what our lives are."<br />
<br />
House M.D. 3x12 One Day, One Room'dan.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-36090486754809932172014-02-07T15:28:00.001+02:002014-02-07T15:28:36.336+02:00SızıntıÜniversiteye başlayıncaya değin yıllarca sınavlarda doldurmaya çalıştığımız havuzlar gibiyim. Boşalan cinsinden ama. İnsan olmanın doğası gereğidir diye kendimi avuttuğum bir sızıntı var zaten uzun zamandır. Sızanı telafi edecek kadar suyu (su burada fikir, inanç, merhamet, görgü, saygı vb. kavramları temsil ediyor) yerine koyabildikten sonra sorun yoktu ayrıca. Günde ortalama beş santimetreküp su sızdıran bir havuza haftada ortalama kırk santimetreküp su konuluyorsa ve havuzun kapasitesi taşmayı engelleyecek kadar yüksekse (burada kapasite şahsıma değil tüm insanlığa aittir) endişe etmenin gereği yoktur. Gelin görün ki son zamanlarda bende tedirginlik gerektiren bir durum var. Sızıntının debisi artarken yerine konan suyun miktarı git gide azalıyor. Hadi hayırlısı.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-19856161882346199122014-02-03T11:54:00.000+02:002014-02-03T11:54:56.597+02:00Üşengeçten ÖykülerBlogu hazırlarken bir de açıklama vardı aklımda ama adına yaraşır biçimde açıklamaya da üşendim. Neyi mi? Blogu açma sebebim. Hangisini? Üşenmezsem sürdürmeye niyetli olduğum kısa hikaye blogunu. Merak eden olursa <a href="http://usengectenoykuler.blogspot.com.tr/">şöyle alalım</a>. Dileyen üstteki sekmeyi de kullanabilir.<br />
<br />
Hadi öptüm anacım. Baaay!çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-27121378169320194532014-01-24T10:15:00.000+02:002014-01-24T10:15:09.296+02:00.<i>"Ne kadar ölmek istiyor, sonra korkup nasıl vazgeçiyor. Bilmiyor ki insan o kadar ölmek isterse sonunda ölür. Bir ölü olur. Çiçekli sabahlığı olan bir ölü. Her gece kocasının yanına uzanan bir ölü."</i><br />
<br />
Şebnem İşigüzel, Çöplükçer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-67777518450011685202014-01-23T08:12:00.002+02:002014-01-23T08:12:33.573+02:00Kör SalihBaksana talihe sen verir kimine. Malı vermiş benim gibi birine.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-66014008066831883092014-01-20T14:36:00.002+02:002014-01-20T14:44:15.745+02:00Dağın SesiYasunari Kavabata'yı Kiyoto* ile tanıdım ve Bin Beyaz Turna ile sevdim. Dağın Sesi de yazarı sevmeme sebep olan her an her yerde karşımıza çıkabilecek olan şeylerin bizde yarattığı ani ruhsal değişimleri olanca yalınlığıyla aktarabilme yetisinden nasibini almış. Bu haliyle kitap bana istediğimi verdi diyebilirim. (En azından beklentilerimi karşıladı.) Lakin Kavabata'yı bu kitapla tanısaydım muhtemelen sevmezdim zira sık sık diyalogları bağlamla bağdaştırma sorunu yaşadım. Bunun sebebi benim dikkat dağınıklığım olabileceği gibi yazarın metnin akışını kahramanımız Şingo'nun unutkanlığına uygun biçimde kurgulamış olması da olabilir. (Şu kurduğum cümle bana ilkinin doğru olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşündürdü.) Uzun lafın kısası, kanaatimce okumaya değer bir kitap ama bu değerli yazarla yeni tanışanlar için başka bir kitap daha uygun olabilir. (Kiyoto'yu tavsiye edebilirim.)<br />
<br />
Kitap, Dost Körpe'nin çevirisiyle (çeviri Japonca'dan değil İngilizce'den yapılmış ki bu da beni biraz rahatsız etti) Doğan Kitap tarafından yayınlanmış.<br />
<br />
* Doğan Kitap bu kitabı Kiraz Çiçekleri adıyla yayınlamış. Ben Cem Yayınevi'nin baskısını okuduğum için bu ismi tercih ediyorum.<br />
<br />
<i>Önemli not: "Bir Kitap Okudum" etiketiyle yazdığım yazılar tamamen şahsi kanaatlerimi içermektedir. Edebiyatla alakam okumayı seven biri olmamla sınırlıdır. Bu nedenle söz konusu yazılar okunurken edebi eleştiri mahiyeti taşımadıklarının göz önünde bulundurulmasını istirham ederim.</i>çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.41885 27.12871999999993 38.41885 27.12871999999993tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-49221162497918530822014-01-17T09:34:00.003+02:002014-01-17T09:34:58.417+02:00Şarkılar, Türküler"Kulağa hoş gelen her tür müzik" diye bir kalıp var malum. Kimileri dalga geçer bununla. Ben normal buluyorum. Neticede bir insanın beğenilerini (sadece müzik için geçerli değil bu söylediğim) sınırlandırması gerekmez. Ruh halindeki değişimlere bağlı olarak çok çeşitli beğenilere sahip olabilir hatta çoğu zaman beğenmediği eserleri o an için olarak dinlemeyi arzu edebilir kişi. Ha ama herkesin kendini bulduğu bir müzik türü de vardır herhalde. Diğerlerinden ayrı bir yeri olan. Ben olağan durumlarda klasik Türk müziği (aslında buna klasik Osmanlı müziği demeyi tercih ediyorum zira en önemli bestekar ve icracılarının arasında Rumlar, Ermeniler, Kürtler ve Osmanlı topraklarında yaşamış daha nice azınlık mensubu var) dinlemeyi çok severim örneğin. Bilhassa saz eserlerinin dinginleştirici bir etkisi var üzerimde. Yer yer duygulanır, yer yer coşarım ama çoğunlukla sakinleşir ve hayatı akışına bırakırım. Hüzünlü olduğum, içime kapanmak ve kendimle baş başa kalmak istediğim zamanlarsa halk müziği dinlemeyi seviyorum ya da halk müziği beni hüzünlendiriyor, kendimle baş başa kalmamı sağlıyor (klasik Türk müziği için sözünü ettiğim istisnai durumlar halk müziği için de geçerli elbette). Klasik Türk müziği aklıma, halk müziği kalbime hitap ediyor gibi. Neyse, işte o kalbime hitap eden, az evvel dinlerken tüylerimi diken diken eden eserlerden birini paylaşmak istedim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/8uLOdDUYVH0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-6126366429757251192014-01-01T00:03:00.002+02:002014-01-01T00:03:29.421+02:00.Bazı kitaplar albayım, bazı adamlara gelmiyor.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-20705155648100147002013-12-31T18:14:00.001+02:002013-12-31T18:14:38.737+02:00BozuklukUlan hakikaten bir bozukluk var bende. Az evvel demliğin dibini bulmak üzereyken ama hala içinde bir bardak daha çay varken demliğin ağzından dökülen çayın debisindeki düşüş tuhaf bir burukluğa yol açtı içimde. Neden acaba? Üstelik bunu yazarken, haliyle tekrar düşünürken neden güldüm acaba?çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com1İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-12801378731989376112013-12-04T13:06:00.003+02:002013-12-04T13:06:42.375+02:00İncesaz - YalnızızYalnızlıktan söz edip edip bunu paylaşmadan olmazdı. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/xKxKl0Yoq1o?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-61933259768687907672013-12-04T10:17:00.003+02:002013-12-05T09:53:43.490+02:00My Blue Heaven Sanırım benim dizi ve filmlerde aradıklarım çoğunluğun aradığından farklı. Ana temadan sapıp kişiler arası ilişkilere odaklanıyorum çoğunlukla. Belki bu yüzden son yıllarda film yerine dizi izlemeyi tercih ediyorum. İlişkilere daha geniş yer ayırdığından, daha fazla kişisel detay içerdiğinden. Galiba kendi yaşayamadıklarımı yaşayabilen yahut yaşamak zorunda kalan -her zaman istenir şeyler olmuyor zira- insanlarla bağ kurmuş oluyorum böylece. Benim yerime eğlenen, benim yerime hüzünlenen, benim yerime seven, benim yerime sevilen, özür dileyen, bağışlayan, gülen, ağlayan... Uzar gider bu liste. <br />
<br />
The Mentalist izleyicilerinin bir çoğunun Red John'ın kim olabileceğinden, kimliği hakkında nasıl ipuçlarının verildiğinden, kaç bölümde bir Red John hikayesine dönüldüğünden vs. bahsettiğine tanık oldum. Onlar için The Mentalist demek öncelikle Red John demekti. Elbette Red John'ın kim olduğunu ve nasıl bu kadar çok müridinin olabildiğini ben de merak ediyordum. 6x8'deki sonuç çoğu takipçi gibi beni de tatmin etmedi. (Galiba hiçbir takipçiyi tatmin etmedi.) Lakin pek çokları resmen hayal kırıklığı yaşarken ben umursamadım. Sıra 6x9'u izlemeye geldiğinde uzun zamandır izlediğim en iyi The Mentalist bölümünü izlediğimi düşündüm. Sevgili Patrick Jane'i "hüzünlü cennetinde" yalnız ve anlaşılmayı özlerken görmek... Şu sıralar fazla mı taktım bu yalnızlık meselesine acaba? çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-7770242580708785012013-12-02T10:17:00.002+02:002013-12-05T09:53:43.499+02:00YalnızızUzun zamandır aklımdaydı House'u yeni baştan izlemek, zamanını kolluyordum sadece. O diziye başla bu diziyi bitir falan derken daha fazla ertelemeyip yeniden izlemeye koyuldum geçen hafta. Fark ettim ki House'un dehası değilse de (yakınından bile geçemem) yalnızlığı benimkine benziyor. Ya ilk izlediğim zamanlarda böyle değildim (ki bu kuvvetle muhtemel) ya da o zamanlar diziyi böyle hap gibi almadığımdan farkına varmadım. Neyse, önemli olan o değil. Önemli olan benzerliğimiz. Tabii farklı yanlarımız var. Örneğin, House anti-sosyalken ben asosyalim. O dehasının da etkisiyle insan ilişkilerine normal biçimde ayak uydurmakta zorlanırken ben duygusal zekamdaki zayıflığın etkisiyle zorluk çekiyorum. Şimdi böyle bakınca o kadar da benzemediğini fark ettim. Belki de tek benzeyen yanımız beni bunu düşünmeye sevk eden ikimizin de zaman zaman kalıplarımızı kırıp yapıcı ilişkiler kurmayı arzu etmemiz, daha seyrek olarak bu arzuyu hayata geçirmeyi denememiz ama nadiren bu iradeyi göstermemiz ve gösterdiğimizde dahi sıklıkla başarısızlığa uğramamız. Neyse.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-9508776022825404242013-11-27T09:42:00.000+02:002013-12-04T10:22:35.333+02:00Küçük ŞeylerDış çevreden bu kadar kolay etkilenen biri olduğum için kendimden hiç hazzetmiyorum. Aslında kendimden hazzetmememin sürüyle sebebi var. Bu yalnızca onlardan biri. Ama bazen insanın sevmediği yanları işine de yarayabiliyor. Mutsuzluk eğilimli biri olduğumdan dışarıdan gelen etkilere açık oluşum beni genelde hoşuma gitmeyen dorumlara sokar ve kendi kendimi yer dururum. Dün de başıma böyle bir şey geldi ama ondan bahsetmeyeceğim. Bahsini edeceğim şey daha ziyade beni memnun -daha doğrusu mutlu- eden bir şey. (Şey şey ne şey! Nedir bu "şey"le alıp veremediğim benim.) Stajyer, ta bir buçuk ay önce yazdığım yazıyı görmüş ve mutlu olmuş. Biraz şaşırdım ama çok sevindim. Birilerini mutlu edebilmek güzel şey. Hem de hiçbir şey yapmadan. Mutlu olabilmek ve birilerini mutlu edebilmek için bu kadar küçük şeylerin yeterli olması ne güzel. <br />
Gaza geldim, daha başka şeyler de yazacağım ama şimdi değil. çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0İzmir, Türkiye38.41885 27.1287199999999338.020739999999996 26.483272999999929 38.81696 27.774166999999931tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-37259581910099692082013-10-07T23:21:00.003+03:002013-12-04T10:22:58.732+02:00Alıştır-maGözler kalbin aynasıdır. Peki ya sözler? Sözler neyin aynası acaba? Zihnin mi? Sanmıyorum. Öyledir ama belki. Neticede kişinin aklından geçenleri anlamak ne söylediğini anlamak kadar güç. Vice versa diye bir lafı var ecnebilerin. Bizim de vardır elbet böyle bir sözümüz ya kim uğraşacak şimdi bulmak için aramakla. Vice versa deyip geçelim. İşbu tembellik nedeniyle yazmayı bıraktım galiba ben ama bu ayrı bir mesele. (Neyden ayrı? Ortada olmayan meseleden mi? Ayrıca gözlerin kalbin aynası olduğunu kim söylemiş. Şarkıda geçiyor ve aklına geldi diye yazıverdin işte. Yazar yazmaz da aklına bir soru işareti ilişti ama sırf düşünce akışı tekniğine zeval gelmesin diye uygun bir zaman kolladın bunu yazmak için. Halbuki bu haliyle düşünce akışı tekniği olmuyor ki kullandığın. Oluyor mu yoksa? Neticede bu teknik düşüncenin aktığı biçimi değil akabileceği biçimlerden birini yazıya geçirmeye yaramıyor mu? Herhalde o işe yarıyordur. Bak bunu bile bilmiyorum işte. Yahu ne olurdu şu yazma işine biraz daha ciddiyetle yaklaşsaydım. Yani sadece bir eylem olarak yazmakla uğraşmasaydım da yazıya dair konuları da öğrenmeye çalışsaydım biraz. Yalnız amma uzun bir ayraç içi metin oldu. Bir yerde kapatalım şu parantezi de... Konuya dönelim diyecektim ama ortada konu yok. Ahanda şu bir paragrafın içinde tekrara düştüm.)<br />
Hadi alıştırma sayalım bunu. Neredeyse bir yıl oldu yazmayalı. Ağırdan alalım, ayağımız alışsın.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com3Ankara, Türkiye39.92077 32.85410999999999139.53098 32.208662999999994 40.310559999999995 33.499556999999989tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-34903841132756725022012-11-30T22:01:00.001+02:002013-12-04T10:23:22.073+02:00Peh <div xmlns="http://www.w3.org/1999/xhtml">
Bildiğin düz memur bile olamadım ya la!</div>
çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com9Ankara, Türkiye39.92077 32.85410999999999139.53098 32.208662999999994 40.310559999999995 33.499556999999989tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-59500535422137409882012-11-20T01:08:00.001+02:002013-12-04T10:23:34.860+02:00He was gonna put his tongue in!Buraya en son "Çakma John Coffey" başlıklı bir yazı ekledim. Çoğunlukla olanın aksine bu başlık yazdıklarımla tamamen alakasız değildi. Şöyle ki, orada becerebilsem içimdeki tüm sevgiyi birilerine aktarmak istediğimden bahsetmiştim. (Böyle bir şeydi işte, dönüp bakamayacağım şimdi.) Bu bazen orada kullandığım gibi döküp saçmak şeklinde canlanıyor gözümde, bazen infilak edip yaymak şeklinde, bazen de birine sarılarak kendisini iyi hissetmesini sağlamayı istemek şeklinde -bilhassa üzgün insanlar söz konusu olunca böyle oluyor. Sonra aklıma Jeff geliyor. Hani Julia'yla arşiv odasında karşılaştıklarında onu öptüğünü hayal ettiği sahne. (Meraklıları <a href="http://www.youtube.com/watch?v=J0dV0_qOliQ">buradan</a> buyursun.) "What makes you think any woman alive would want your hideous, your revolting, your disgusting tongue?" diyor ya Jeff'in annesi, ben de kendime "Kim senin kendisine sarılmanı istesin ki?" gibi bir şeyler diyorum. (Aslında Jeff için söylenenler kadar olmasa da daha ağır şeyler diyorum ya geçelim onu.)<br />
<br />
Bu da böyle bir anımdır işte.çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0Ankara, Türkiye39.92077 32.85410999999999139.53098 32.208662999999994 40.310559999999995 33.499556999999989tag:blogger.com,1999:blog-4014877123658662293.post-52397206424744816312012-11-15T19:58:00.001+02:002013-12-04T10:23:48.207+02:00Çakma John Coffey<div xmlns="http://www.w3.org/1999/xhtml">
İçimde yükselen nefreti ve sevgiyi kullanmak için bir yol aradım. İnsanlığın sevgiye ihtiyacı vardı, sevgiyi onlara dağıtım. Her yanım nefretle sarılıydı, nefreti kendime sakladım. Zaten kendimi sevmiyordum, böylesi en iyisiydi. Sonra... Olmuyormuş öyle. Kendini sevmeyen kimseye sevgi veremiyormuş. Yine de elimde olsa sahip olduğum tüm sevgiyi saçıp dökmek isterdim. Yeter ki... Yeter ki bir kişinin olsun kendisini iyi hissetmesini sağlayabileyim. </div>
çer çöphttp://www.blogger.com/profile/09981939465957632184noreply@blogger.com0Ankara, Türkiye39.92077 32.85410999999999139.53098 32.208662999999994 40.310559999999995 33.499556999999989