Kişilik

"Ama çizgine veya resmine kişilik vermekte ne kadar yetenekli olursan ol, kendi kişiliğin dışavurmaya değmiyorsa, bu hiçbir işe yaramaz."
John Fowles, Koleksiyoncu

Sanırım çocukluğumdan beri iyi kötü uğraştığım edebiyatta ve yeni yeni ilgilenmeye başladığım müzikte en temel sıkıntım bu.

Bir İtiraf

Bir itiraf: romantik komedileri seviyorum. İtirafların illa utanç verici olması gerekmiyor değil mi? Hoş erkeğin toplumsal rolünü ele aldığımızda bir erkeğin romantik komedi sevmesinde az çok utanç verici bir yan olduğu söylenebilir. Neyse, mesele bu değil.

Dediğim gibi, romantik komedileri seviyorum. Çok rezil, otuz sekizinci sınıf romantik komedileri bile izleyebilirim. Ha onları sevdiğim söylenemez ama izlerim. Biraz orijinal bir hikayesi varsa, hikaye güzel kurgulanmış ve anlatılmışsa, müzikler iyiyse (bunlardan biri veya birkaçı birden olabilir) o filmleri tekrar tekrar izleyebilirim. Benzer hikayeler yaşayamayacak olsam da böyle hikayelerin var olma ihtimali bile hoşuma gidiyor sanırım -ki bu türü seven pek çok kişi için bu geçerli olsa gerek.

Buraya kadar her şey normal de işin suyunu çıkardığım bir mevzu var son günlerde. İşte itirafın utanç verici hal alabileceği yer burası. The Newsroom diye bir dizi var malum. Çok severek izlediğim dizilerden biridir. House, Sherlock, Coupling gibi bittiğinde tekrar tekrar izleyeceğimi düşündüğüm türden. (Bu saydıklarımdan House'u iki defa baştan sonra, bazı bölümlerini belki sekiz on defa; Sherlock'un ilk sezonunu dört, ikinci sezonunu üç, üçüncü sezonunu iki defa; Coupling'i baştan sona ve bölüm bölüm sayamadığım kadar çok defa izledim.) Nitekim daha dizi bitmeden bu dediğimi yaptım ve geçen hafta diziyi baştan izlemeye başladım. Dizinin final bölümü ABD'de bu gece yayınlanacak. Muhtemelen yarın akşam ya da salı akşamı izleme fırsatı bulacağım. Peki biraz daha sabretmeme engel olan ne? Jim ve Maggie'nin nihayet kavuşması. Dizinin başarılı yanlarından biri -izlenirliğin yüksek olması için vazgeçilmez unsurlardan- karakterler arası romantik ilişkileri Amerikan muhafazakarlığına, dış politikaya, değişen iletişim ve medya anlayışına ve daha pek çok önemli konuya dair irdelemelerin arasına neredeyse hiç sırıtmadan ve sulandırmadan yerleştirmesiydi. Bunlardan Jim ve Maggie arasındaki ilişki, daha ilk bölümden sinyalleri verilmesine ve önünde sonunda gerçekleşeceğini bilmemize rağmen bir şekilde son sezonun sondan bir önceki bölümüne kadar türlü sebeplerle mutlu sona bağlanmadan gelmişti. (İlk sezonu izlerken bana sorsanız bunun için o sezonun sonunun bile beklenmeyeceğini düşünürdüm hatta. Gerçi sezon finalindeki o meşhur otobüs ve sonrası sekansı (bu kelimeyi ilk kez kullanıyorum, inşallah yanlış kullanmamışımdır) bir ara kavuşma evresiydi ama çok kısa sürdü. Neyse.) Havaalanı ve uçak sahneleriyle meseleyi bağlama biçimleri öyle hoşuma gitti ki dayanamayıp ilk bölümden itibaren diziyi izlemeye başladım. Böyle söyleyince koskoca diziyi iki karakterin ilişkisine indirgemiş gibi oluyorum belki ama neyse ne. Bilhassa ilk dört beş bölümdeki Jim ve Maggie sahnelerini izlemek o kadar keyifli ki ben dahil kimin ne düşüneceği umurumda değil.

Yine dağıttım sanırım. Her zamanki gibi toparlamakla uğraşmadan göndereceğim. Lakin şu itirafı layığıyla yapayım. Bazı sahneler o kadar hoşuma gidiyor ki bulabildiklerimi youtube'dan tekrar tekrar izlediğim oluyor.