Hegelci misen Oğlum?

Bayramda memlekete gittim malumunuz. Memlekete gittim diye boş durmadım elbette. Ders çalıştım. Bir yandan da Cumartesi günü gireceğim TOEFL'a hazırlandım. Listening kısmı için hazırlık yaparken not almak için abimden kalma küçük defterimsi şeylerden kullandım. Daha lisedeyken bir şeyler karalamak için kullandığımı hatırlıyorum onlardan. İşe bakın ki elime geçirdiğim de onlardan biriymiş. İçinde üniversitedeyken (artık kaçıncı sınıfın yaz tatilidir bilmiyorum) yazmış olduğum hikayeler vardı. Eskileri okumanın çekiciliğine kapılıp göz attım biraz. Bir tanesi özellikle dikkatimi çekti. Zaten ondan bahsetmek için açtım bu sayfayı.

Hikaye "sen, ben, biz" ekseninde ilerleyen bir diyalogdan ibaret. Okurken gördüm ki düpedüz Hegelyen bir mantık izlemişim. Hegel'e dair zerrece bir şey bilmediğim bir zamanda Hegelci mantıkla hikaye yazmam ilginç geldi bir an. Sonra kime ait olduğunu tam hatırlayamadığım (Ümit Cizre olabilir) yeni İslamcılar'a -Islamist'in Türkçesi, müslümandan biraz daha farklı bir kavram haliyle- dair bir tespit aklıma geldi. (Çok üşeniyorum şimdi tespitin kime ait olduğunu bulmaya. Üstelik bir sürü işim var ve onu bulmam bayağı vaktimi alacak. Ne var ki tespitin sahibini yazmadan devam etmek de zor. Du bakali ne olcek!) Makalede yeni İslamcıların Hegelyen mantığı takip etme konusunda kendilerini batılı hissettiklerinden bahsediliyordu. Eski bir İmam Hatip'li olarak benim de bilmeden de olsa Hegelyen mantığı özümsemiş olmam gayet normal bu durumda. Yine de Hegel'in "reconciliation" -Türkçe'ye uyuşma olarak çevrildiğini sanıyorum ama emin değilim- kavramını bu kadar doğru anlamış (hissetmiş demem daha mı doğru olur acaba) olmam ilginç geldi bana.

Bu da böyle bir anımdır işte.
0 Responses