.

Derdimi yazacağum komar yapraklaruna
Okurken aksun yaşlar da duşsun yanaklaruna



Yığdın bu dünyanın malın dövletin

Ellini aşırdın yüze ne galdı


http://www.facebook.com/video/video.php?v=430301719077

Kend-ime

Batıyorum, batıyorum, bat...

Vodafone'a açık mektup (deeermişim!)

Sevgili Vodafone,

Açık mektuba sevgili diye başlanmaz ama madem açık mektup deeermişim, sevgili de deeeermişim. Gene kendimle kendimin arasına girdim, dur baştan alayım.

Sevgili Vodafone,

Başka operatörlerin müşterilerini çekmeye çalışmanı anlıyorum. Bunun için vaktiyle sizin müşterin olan numaralara mesaj göndermeni doğru bulmasam da onu da anlıyor hatta anlayışla karşılıyorum. Bir mesaj diyorum, ses çıkar, bakarsın, geçersin. Çok da mühim değil. Lakin canım (a ince, şapkalı, lakin ben şapkayı koymadım, neden bilmem) Vodafone, neden gecenin bir yarısı bu mesajlardan gönderirsin. Sabah ekşi'de gördüm, insanlar sabaha karşı gelen "Faturanız e-posta adresinize gönderildi." minvalindeki mesajlardan şikayet etmiş. O bile saçma ya, gecenin tam ikisinde şu mesajı (imlaya dokunulmamıştır) alan ben ne yapayım: "Operatorunuzde 15TLye HERYONE 500dk konusabiliyor musunuz?Hattinizi Vodafone faturasiza tasiyin, 15TLye HERYONE 500dk konusun! Detaylar Vodafone Cep Merkezlerinde"

Neden böyle yapıyorsun sevgili Vodafone? İlla telefonu kapatıp mı yatayım geceleri? Önemli bir haber gelir diye değil de alışkanlıktan açık tutuyorum telefonu; alışkanlıklarımı mı değiştireyim senin yüzünden? O değil, bu nasıl bir ayartma taktiği mübarek? Kendine müşteri mi arıyorsun fuck buddy mi? Hani niyetin oysa, üzgünüm, şu sıralar beni siken sikene, bir de senle uğraşamam. Seviyeli bir birliktelik peşindeysen onu anlarım da olmayacağını ikimiz de biliyoruz. Daha önce de denedik, yürümedi.

Üfff, sıkıldım.

Öptm, bye.

Nafile

House

House bitti lan! Başka da bir şey demem.

Dört saat sonra: Vazgeçtim lan! Derim elbette. Son bölümü izledim izleyeli içime öküz oturmuş gibiyim. Çok mu vurucuydu bu bölüm? Değildi. Çok daha okkalı sezon finalleri izletti bu dize bize, yedi ve sekizinci (son) sezonları saymazsak. Sezon açılışları da hayli etkileyici olurdu. Ara ara sezon ortalarında da öyle bölümler olurdu ki ağzıma sıçardı resmen. Hatta Wilson'ın kanser olduğunu öğrendiğimde bu finalden daha fazla etkilenmiştim. Bu bölümün özelliği neydi peki? Ne olacak, finaldi işte. Bitti yani. Resmen hayatımdan bir parça eksilmiş gibi. Ben iki buçuk yıldır izliyorum. İzlemeye başladığımda yeni bölümlere bir haftaya kalmadan yetişmiştim. Benden çok daha uzun süredir izleyenleri düşünüyorum da... Şimdi House'un yerini ne tutacak? Bambaşka bir diziydi hakikaten. House bambaşka bir karakterdi. Gecenin karanlığında gözüne far tutulmuş gibi yapardı kimi zaman adamı. Özleyeceğim vallahi.

Ha bir de, şimdilik Mentalist'le idare edebilirim. Birbirinin yerini tutacak diziler değil ama -House'un insanın bencilliğini suratımıza vuran tavrı yok Jane'de- ne yapalım. Sherlock da var tabii, unutmayalım. House'un ilham kaynağı olduğu defaatle yazılıp çizilen Holmes'un Steven Moffat parmağı değmiş versiyonu. Gel gör ki amcamlar üç bölüm veriyorlar film tadında, sonra bekle ki kafalarına essin de yeni bölümleri versinler.

Hafızam biraz kuvvetli olsa beni en çok etkileyen sahnelerden birkaçını dizerdim buraya ama benim kafa öyle işlemiyor maalesef. Ne yapalım, kalsın böyle.

Tente-res'en

İlginç olan ne biliyor musun? (Bayılıyorum şu tür laflara. Bir ara "Ne var biliyor musun?" vardı, ben de kullanıyordum. Böyle bilgiç bilgiç, Amerikan filmlerinden fırlamış gibi. Bu da onlardan oldu. Ulan gene konuyu dağıttım!) Vaktiyle seni derinden etkilemiş bir şeyler var diyelim. Bir olay, vaziyet, bir kişi hatta. Böyle anın harareti içerisinde bir süre önemseyip sonra aklından çıkacak türden değil, gerçekten etkilemiş şeyler bunlar. Aradan zaman geçince (zamanın uzunluğu da biraz ne kadar derinden etkilendiğinle biraz da o etkinin kaybolması için gerekenlerle ne kadar zamanda karşılaştığınla -biraz da belki başka şeylerle şimdi aklıma gelmeyen- alakalı)dönüp o şeyi yeniden gözden geçirdiğinde yahut  bir vesile ile o şeyin (şey şey diyorum da kişi de olabilir demiştim, kişiyi nesneleştirdim ama cümle öğesi olarak nesne olabildiğine göre kişi şey olabilir bence -misal "Bugün yolda Ahmet'i gördüm.", kimi, Ahmet'i, belirtili nesne (İnşallah belirtili nesnedir, değilse paparayı hak ettim.)- neden olmasın) güncel haliyle karşılaşınca insan ne "Bu muydu yahu!" diyebiliyor ne de o zamanki gibi etkileniyor. "Bu muydu yahu!" böyle derinden etkileyen şeylerden daha ziyade anın hararetiyle etkilendiğimiz şeyler için kullanılan bir ifade gibi. Aynı etkiyi beklemekse saçma biraz zaten. Ben şimdi "Amaaan, benim konuştuklarım çok mu mantıklı sanki? Saçmalıyoruz işte hepimiz." diyeceğim, sonra burayı okuyan paşamlardan biri (paşamlardan, ne olmuş yani!) (ha bir de, paşamlardan kaçı okuyor ki la burayı?) çıkıp "Yav güzel güzel başlıyon bir şey anlatmaya, sonra kestirip atıyon, içine ediyon." diyecek. O değil de ne çok parantez, tırnak, kesme işareti kullandım ya! Okurken içiniz şişmiştir, uzatmayayım. He he he. Hatta "Ha-ha" (Ayıptır söylemesi Tehlikeli Oyunlar'ı yeni bitirdim, göndermemiz olsun değil mi?)

İyi çocuktu nafile, geçmiş olsun.

Başım ağrıyor. Şu an fiziksel bir ağrı var başımda, aklıma bu cümleyi kurmayı getiren de o ama esas kastettiğim baş ağrısı başka bir şey. Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Sanki beynimdeki binlerce/milyonlarca/milyarlarca hücre (beynimde kaç hücre vardır bilmiyorum ama belki bir yüzde onu kadarı) kısa zamanda öldü ve yerine yenileri oluşmadı. Beyin hücrelerim kendilerini yenilemeyi bıraktı sanki. Beyin hücrelerim giderek azalmaya, beynim giderek küçülmeye, yoksunluk krizine giren başım ağrımaya, baş ağrısı da esasen git gide aptallaşmamın bir emaresi olarak... Ne diyorum ben Allah aşkına! Aptallaşıyorum diyorum. Bırakın aklımdakileri cümlelere dökmeyi, cümlelere dökülmüş olanları bile anlamakta güçlük çekiyorum son zamanalarda. Anlıyorum ama konuşamıyorum evresini geçtim, tam anlayamıyor uyduruyorum evresine geldim. Yakında hiç anlayamazsam diye korkmaya da başladım. Beni değerli kılan, hele hele dışarıdakiler için fark edilir olan tek özelliğim (tek iyi özelliğim mi deseydim, zira her şeye söylenmem de gayet fark edilir ama hayırla anılmaz) da güme gidince...

Gide gide...

Yahu kimse de demiyor ki aga bu nedir!

Böyle yaparım girişi afallar kalırsınız işte. Düşünün durun şimdi bu dediğim ne. Lassie size bir şey anlatmaya çalışıyor, hadi bakalım. Kullandığım bu ukala tondan anlamanız lazım burayı sık takip ediyorsanız ama fazla da kıvrandırmayacağım sizi. (Şuna uzatmak zor geldi demiyorum da...) Anketten bahsediyorum tabii.

Sayısal değer falan verilecek bir anket mi bu Allah aşkına? Makul anket yapınca üç oy çıkar, buna yedi kişi on oy vermiş. Hasta mısınız mübarekler? Gide gide diye başlayan bir söze "André Gide" diye devam eden dört arkadaş, bu neyin kafası? Gide gide André Gide olmak mı istiyorsunuz, gide gide André Gide mi olacağımı ima ediyorsunuz, yoksa André Gide gitsin mi istiyorsunuz? Açık konuşun.

Kardeşlerim! "Gide gide bir söğüde dayandım" türküsünü hatırlayan yoldaşlar. Gide gide deyince otomatikman "bir söğüde" şıkkına eli giden iki kişi, var olun! Sizler, bu ülkenin kültürel değerlerine hak ettikleri kıymeti veren, yüce insanlarsınız. Bu memleket sizin gibiler sayesinde özünü unutmayacak, sizin gibiler sayesinde yolundan sapmadan ilerleyecek. Durmak yok yoldaşlar, yol bizi bekler! (Ne gaz verdim be!)

"bu gidişin sonu kötü" diyen iki realist kişi, sizi sevdim. Böyle ileri görüşlü olmak gerek. Gide gide de nereye mübarek. Hele bir otur soluklan değil mi? Sana olduğun yerde dön dolan diyen yok da az biraz önüne bak. Kaldırmışsın kafayı, git ha git, git ha git... Sonu nereye varacak sorarım sana. Arkadaşlar da soruyor bak. Hatta sormakla kalmıyor uyarıyor seni, bu gidişin sonu kötü diye. Söz dinle azcık. Ha şöyle!

Gide gide "yol bitti" diyen iki arkadaşım, üstte sözünü ettiğim iki kişiyi ne kadar sevdiysem size de  o kadar gıcık oldum. Ne demek yol bitti! Yol hiç biter mi? Aşk biter yol bitmez. Bütün yollar Roma'ya çıksa, sen de kalkıp Roma'ya gitsen gene bitmez. Başka yola saparsın, ne olmuş yani! Yol tıkanır, geri döner elbet bir kavşaktan başka yola girersin. Böyle karamsar olmayalım lütfen. Yoksa karamsarlıktan değil de tembellikten mi sizinki? Doğruyu söyleyin bak, kızmayacağım.

Eee, bunun da sonuna geldik. Şimdi ne olacak? Elbette yeni anketleri bekleyeceksiniz ne olacak.

Selametle...