Yarım Ekmek

Fakir Baykurt'un Kaplumbağalar ve Gönül Ustası (hikayelerinin derlendiği bir kitap) kitaplarını okumuştum. Her iki kitabı da keyifle okuduğumu söylemeliyim. Anlatımını, işlenişini, mesajlarını hayli beğendiğim eserlerdi. Yarım Ekmek için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bundan sonra yazacaklarımda sanki çok daha fazla eserini okumuşum gibi genellemeler yapacağım için de affınıza sığınıyorum.

Yarım Ekmek, Almanya'ya yerleşmiş bir ailenin hikayesini anlatıyor. Bu aile eşi Türkiye'de bir kazada vefat etmiş dul bir anne, iki kızı ve bir oğlundan oluşuyor. Oğlu üniversitede öğrenci, bir Alman kızla evlenmemiş ama evli gibi yaşıyorlar. Büyük kızı Almanya'da çalışan bir Türkle evli, küçük kızı da bir Almana aşık. Hikaye temel olarak Almanya'yla kurulan bu bağlar nedeniyle Türkiye'ye dönüşü muhtemel olmayan ailenin bir Müslüman mezarlığı ayarlanması ve ailenin Türkiye'de ölen babasının kemiklerinin Almanya'ya getirilip o mezarlığa defnedilmesi çabaları üzerine gelişiyor. Bu eksende gelişen hikaye ne yazık ki okuyucuyu kitaba bağlamakta pek başarılı olamıyor. "Acaba daha sonra neler olacak?" sorusu okuyucunun aklına nadiren geliyor. Bu elbette bir roman için olmazsa olmaz değil fakat önemli hususlardan (en azından benim için önemli) biri.

Yarım Ekmek'i daha evvel okuduğum Fakir Baykurt eserlerinden ayıran diğer bir husus karakterlerin gerçekçiliği. Topluma ışık tutmaya çalışan bir aydın olarak Fakir Baykurt'un eserlerindeki ilerlemeci duruşu beğenmişimdir fakat bu romanda karakterler o derece net çizgilerle belirlenmiş ki yalnızca siyahlar ve beyazları görebiliyoruz. Kitapta iyi gösterilen bir karakteri roman boyunca hep iyilik yaparken, iyi şeyler düşünürken görüyoruz ve kötü gösterilen bir karakter de hep sıkıntıya sebep olacak faaliyetlerde bulunuyor. Bunun sadece bir iki yerde istisnası mevcut. Ayrıca (umut ediyorum yanlış yorumlamışımdır) karakter tahlillerinin ve kahramanların konuşmalarının satır aralarında Alevi-Sünni ötekileştirmesinin belirtileri de yer alıyor.

Kitapta dikkatimi çeken bir diğer nokta da sonlara doğru, bölümlerde görülen acelecilik ve bağıntısızlık oldu. Türklerin Almanya'daki hayatına ışık tutmak amacıyla kitabın pek çok yerinde kullanılan yan olaylar bu kısımlarda detaylandırılmadan geçilmiş ve olay örgüsüyle bağlantısı net olarak kurul(a)madan kalmış. Bu durum belki de yazarın o kısımları yazarken yaşadığı bir takım değişiklik ya da sıkıntılardan kaynaklanıyordu, bilemiyorum.

Bu saydıklarımı bir kenara koyarsak Fakir Baykurt yine toplumsal sıkıntılardan, adaletsizlikten, haksızlıklardan Anadolu insanının görüşü ve anlatışını başarıyla kullanarak bahsetmiş. Fakir Baykurt sevenler için okumaları tavsiye edilebilecek fakat daha önce okumamışlar için başlangıç olarak pek de iyi bir tercih olmayacak bir kitap diyerek sözlerime son vereyim efendim.

Önemli not: "Bir Kitap Okudum" etiketiyle yazdığım yazılar tamamen şahsi kanaatlerimi içermektedir. Edebiyatla alakam okumayı seven biri olmamla sınırlıdır. Bu nedenle söz konusu yazılar okunurken edebi eleştiri mahiyeti taşımadıklarının göz önünde bulundurulmasını istirham ederim.
0 Responses