We have to go back vol. 5

Ankara'ya gittim. Lafa böyle başlanır mı? Başlanır, niye başlanmasın. İlk kez Ankara'da durmak üzere gittim Ankara'ya. Öyle otogarda, havaalanında araç değiştirmek için değil. "Neden Ankara?" sorusuna verecek cevabım yok ama "Niye gittin?" sorusuna cevap verebilirim. Şu bizim gelenekselleşmeye başlayan "We have to go back vol. x" etkinliğimiz için. Bu beşincisiydi. Sadece ilkinde "back" kısmı mekan olarak gerçek değerini taşıdı, daha sonra üç defa İstanbul'da ve bu defa Ankara'da buluştuk ama olsun. Biz zaman olarak da geriye gidiyoruz biraz. Az biraz. Herkesin iyi kötü bir işi var. Herkes az çok memnun değil yaptığı işten. Kimimiz ekonomik darboğazda kimimiz de evlilik vs. durumları için lazım olur diye elini sıkı tutuyor biraz. E henüz yolun başı, şaşmamak gerek. (Evlenenleri hiç göremiyoruz ama onları bekarken de pek göremiyorduk zaten.) Böyle irili ufaklı değişiklikler var hayatımızda ama bir araya geldiğimizde eski günlerdeki gibi oluyoruz. İçimizden birinin tabiriyle Cem Yılmaz gösterileri gibi oluyor buluşmalarımız. Gülüyoruz. Eğleniyoruz. Ne yapıyoruz? Hiç. Hiç yaparak keyifli zaman geçirebiliyoruz bir araya geldiğimizde. Kanlı batak oynuyoruz, counter strike oynuyoruz, birbirimizle dalga geçiyoruz vesaire vesaire. Biz iyi çocuklardık, iyi çocuklar olmanın tadını çıkarıyoruz.

Ankara'ya ilk ziyaretimin bu vesileyle olması da ayrı güzel oldu. İstanbul'a ilk gidişim de güzeldi. Böyle güzel başlangıçlar bazen o şehirlerle ilgili acı hatıralara dönüşüyor ya inşallah olmaz öyle şeyler. Belki biraz bunun korkusuyla hiçbir şeye dikkat etmedim şehirle ilgili. Varsın bu defa da böyle olsun.
0 Responses