So-rum-suz

Şu an buraya yazmak yerine dergiye yazı hazırlıyor olmam gerekirdi. Hikayenin başlangıcını kaleme almıştım bile. Yapmam gereken kağıda yazdıklarımı bilgisayara aktarmak ve devamını getirmek. Neden yapmıyorum? Sorumsuzluktan mı? Olabilir. Bugün sorumsuzluğun tadını çıkarmaya bırakmış vaziyetteyim zaten kendimi. Bir eksik bir fazla fark etmez herhalde.

İki ders arasında altı saat varken insan ne yapacağını şaşırıyor. Tınaztepe nere, Balçova nere. Birinden çıkıp öbürüne git, sonra dön derken dört saat yolda geçiyor zaten. Eve gidip uzanmaya da değmez, okula uğrayıp yapılacak bir şey var mı diye bakmaya da. Manasız. Ticaret Odası'nda çalışan bir arkadaş sağolsun Alsancak'a attı beni. Konak'a geçtim, hocama uğradım. Kıyı kıyı Alsancak'a geri yürüdüm. Bir şeyler yedim. Karşıyaka'ya geçtim. Bostanlı'ya yürüdüm. Bostanlı'dan otobüse binip Tınaztepe'ye geri bastım. Bir hayli yorulmuş olmalıyım ki yolsa uyukladım. Bari cam kenarında olsaydım da başımı yaslasaydım. Kafam önüme düşe düşe feleğim şaştı. Derste hocayı takip etmek imkansız olduğu için de hikayeyi kurmaya başladım. Çalışmam beklenen saatte gezdim, dersi dinlemem gerekirken hikayeyle ilgilendim, hikaye yazmam gereken saatte blogla ilgileniyorum. Hatta şimdi House izleyeceğim. Sorumsuzluk mu bu?
0 Responses