Roman

Sabah sabah nereden esti bilmem kendime roman okuma hastalığımın (tamam, abartmayalım, roman okuma sevgimin olsun) neden ileri geldiğini sordum. Dürüstlüğü kendine şiar edinmiş biri olarak (yalancıyı...) hiç kaçamak yapmadım. Ben romanları fikir edinmek için okumam. Onun için yazılmış tonla kitap var. Koskoca bir felsefe, sosyoloji, psikoloji külliyatları var yahu! Öyle sağlam bir edebiyat meraklısı da değilim. Hatta edebi olduğu söylenen metinlerin bir kısmından tiksinirim. Sembollerden, türlü türlü anlam yüklenmiş imgelerden, okurken başıma ağrılar sokan girift cümlelerden nefret ederim. Tahliller neyse de tasvir okumayı hiç sevmem. Bu ne demek şimdi? İnsanların ruh halleriyle ilgili tasvirlere ben tahlil diyorum, tasvir dediğimse mekan anlatıları. Bunu da götümden uydurmuş olabilirim, o derece de anlamıyorum işte edebiyattan. O zaman niye roman okumayı seviyorum? Seviyorum çünkü içimde gemleyemediğim bir dikizleme arzusu mevcut. İnsanların hayatına burnumu sokmayı değil belki ama oralarda neler olup bittiğini öğrenmek için yanıp tutuşuyorum. Magazin gazetelerinden, televizyon programlarından nefret etmemin sebebi meğer içimde yatan bu magazincilikmiş de haberim yokmuş. Roman okurken insanların en mahrem anlarının anlatıldığı yerleri en yoğun hazzı alarak okuyorum, onu anladım birden bu sabah. Vah beni vahlar beni!

Not: "La hırt! Madem edebiyattan, felsefeden vs. anlamıyorsun ne diye blogda "Bir Kitap Okudum" diye bir bölüm var o zaman?" diyebilirsiniz. Vallahi haklısınız. Lakin ben o etiketle yazdığım yazılarda eleştirmen gibi davranmıyorum, haksızlık etmeyelim. Okuduğum kitaplardan bazılarına dair, onlardan anladığım şeyleri ya da bende bıraktıkları hisleri not ediyorum. Kişisel blogumda kişisel görüşlerim işte kitaplara dair. Fazla önemsememek gerek.
0 Responses