Yar Nere Gidem

"Anılmazdı Veysel adı
O sana aşık olmasa."

"Ah mine'l-aşk"

Kimler neler söylemiş aşk üstüne, ne çok şey yazılıp çizilmiş, ne çok destan ne çok masal türemiş aşkı mekan tutan. Lakin ben aşktan konuşamam bu gece, yok hiç hevesim. Onun yerine kısa, umut dolu bir aşk hikayesi anlatabilirdim ama onu da yapamayacağım. Zira "o benim canım, o gözümden sakındığım, o dokunmaya kıyamadığım" gibi klişele laflarla anlatamayacağım o güzel insan şimdi... Yok, yazamayacağım; gücüm yetmiyor.

Oysa ne güzel başlamıştı her şey. Gözleri ışıl ışıldı, yanakları al al. Belliydi heyecandan böyle olduğu, heyecanının neden yol bulup çıktığı da belliydi. Sustu, söylemedi hiçbir şey. Sustum, söylemedim hiçbir şey.

Zaman geçti; dallar meyveye durdu, buydaylara hasat vurdu, kar gökten toprağa kondu ve tüm bunlar sırasıyla birkaç defa oldu. Ben, sen, o, hepimiz, her şeyimiz, her yanımız değişti. Sandık ki tek değişmeyen... Değişti işte, farkına varamadık ama değişti.

Vazgeçtim, anlatmıyorum. Zaten anlatacak bir şey de yoktu. Varmış gibi yaptım, sizi ve (en başta) kendimi kandırmayı denedim ama olmadı. İçimden gelmedi. Beceremedim biraz da. Artık eskisi gibi tek cümleden yola çıkarak hikayeler yazamıyorum. Onu geçtim, kurgusunu yaptıklarımı da yazamıyorum. Ah, dilim! Öyle kupkuru ki ne söylesem eksik söylemişim gibi geliyor, nasıl söylesem hakkını verememişim gibi. Eskiden de böyle miydi? Cevap menfi ise, nasıl bu hale geldi? Değilse, nasıl bunca yıldır hiçbir şey değişmedi?

Bir müddet, diyorum, hiç yazmasam mı? Dinlendirsem mi kelimelerimi? Hepsi tanıdık gelmeye başladı. Yenilerini eklemem lazım onlara ya da bir müddet uzaklaşıp geri döndüğümde hepsini özlemin coşkusuyla kucaklamam gerek hepsini. Başka türlü olmayacak çünkü. Hani "Hep karanlık, hep karanlık/Yeter artık, yeter" der gibi, hep ayn...

Sahi, "bir kuş uçur" artık.
0 Responses