Merci Beaucoup Canım

Ben bir aşk perisi, tutmayın beni yaz gecesi.

Şaka şaka, aşk perisi falan olduğum yok. Aşık olmuşluğum yahut birinin aşkına sebep olmuşluğum da yok. Öyle kendi halime takılıyorum. Kendi halime takılıyorum dedim de aklıma geldi. Bu sabah fark ettim ki ben artık kendi kendime konuşurken İngilizce konuşuyorum. Bu da düşünürken yarı yarıya İngilizce düşündüğüm anlamına gelir. Bu da yarı yarıya düşünemediğim anlamına gelir herhalde. Böyle bir İngilizce'yle ne kadar düşünebilir ki insan?

Bir de böyle zırt pırt yazmaya alışmışken bir haber vereyim. Gelecek hafta ortasından itibaren bir ay süreyle yokum. Memlekete gidiyorum. İnternet olmayan bir yerde mümkünse televizyondan da soyutlayarak kendimi bir ay geçireceğim. Gündüzleri çalışıp akşamları yorgunluktan uyuyakalacağım günler olacak. Bir de inşallah kendimi şiir okumaya mahkum edeceğim. Yanıma sadece birkaç tane şiir kitabı alacağım ve okuyacak başka şeyim olmadığı için onları okumak durumunda kalacağım. Benim gibi şiir okumayı beceremeyen bir adama şiir okutmanın tek yolu bu olsa gerek. Daha önce neden aklıma gelmedi hiç bilmiyorum. Şiir okumaya alışmam için başka önerisi olan arkadaşlar varsa onların tavsiyelerini dinlemeye de açığım.
2 Responses
  1. Benjamin Says:

    nasıl ya hiç mi yazmayacaksın yani 1 ay? :(
    ne diyelim.. iyi tatiller Nafile bey.. iyice dinlenin. arının. geri dönmeyi unutmayın.


  2. çer çöp Says:

    He ya, aynen öyle. Teşekkür ederim iyi dilekleriniz için Gizmo Hanım. (Hem Gizmo hem Hanım. Tezat olsun, sana uysun diye. Çaktın köfteyi? Köfte demişken, Adem Sandler'ın canlandırdığı karakterin bir kedisi vardı ismi Köfte olan, Anger Management'ta. Onunla alakalı değil bu dediğim. Ayrıca bir önceki cümleyi bu denli alaşağı ettiğim için bana falan filan feşmekan söylediklerim hep paravan. Yok padavan, havadan, neyse işte ondan.)