Dibimiz Delindi Batıyoruz

Bundan birkaç hafta önce (bu ne?) bir iş için Konak'a gitmiştim. Zaten işim olmayınaca oraları göremez oldum. Ev ile okul arasındaki 1100 metrelik mesafeden ibaret olmaya başladı tüm habitatım. Evin çaprasındaki durakta otobüs beklerken bir şey fark ettim. Bundan üç sene kadar önce üzerimde aynı kıyafetlerle Konak'a gitmiştim. O gün de cebimde beş kuruşum yoktu. Para namına cüzdanımda bulunan iki şeyden biri kredi kartım diğeri otobüse binerken kullanılan Kent Karttı. Hatırlıyorum, sırtım Gündoğdu Meydanı'na dönük bir banka oturuyordum. Acıksam bir simit alacak para ya vardı yanımda ya yoktu. Bir abla geldi yanıma, "Birileri üzmüş seni güzel yüzlü çocuk, falına bakayım." dedi. Güzel yüzlü deme abla inanmam, diyemedim. Bir başka gerçeği söyledim ona, param yoktu. Üçüncü gerçeği kendi ağzıyla söylemişti zaten, onu ifade etmeme gerek yoktu. Birileri beni üzmüştü. Daha doğrusu ben üzgündüm, birilerinin beni üzdüğünden emin değil(d)im.

Geçenlerde fark ettiğim de bununla alakalıydı işte. Üç sene öncesinden bugüne değişen iki şey vardı. Birincisi parasızlığımın ikincisi suratsızlığımın giderek derinleşmesiydi. Suratsızlığım dediğim aslında hüzün suratlılığımdı. (Hüzün suratlı da ne be, hüzün yüzlü derler ona.) Artık beş parasız olduğum gibi üstüne deli gibi de borcum vardı ve artık yüzümün asıklığı bir şey olmaktan çıkmıştı zira aksini denediğimde eskiden olduğu gibi başarılı olamıyordum.

Ne diyorum ben Allah aşkına?
0 Responses